6 Nisan 2013 Cumartesi

Bilim Kurgu Hakkında

Geleceği hep hayal ederiz. Uzayı düşünürüz ve bazı konuların sınırlarını belirlemekte zorlanırız. Yalnızca 10 bin yıl öncesine dayanan insan uygarlığının, sadece bu kadar kısa sürdüğünü düşünüyor olmak? Geçmişimizin geleceğimizi yönlendireceği aşikar, fakat her şey bu kadar basit mi?

Bilim kurgu deyince, önce geçmişe bakmamız gerek. (Aynı Star Wars evreninin, günümüzden çok ve çok zaman önce kurgulanmış bir evren olması gibi.) Bilim kurgu her zaman gelecek değildir demek istiyorum.

Uçakların iniş kalkış yapabileceği, binlerce yıl öncesine ait ve sadece havadan bakıldığında görülebilecek Nazca Çizgileri oldukça etkileyici bir örnek. En başından beri yalnız mıydık, yoksa misafirperverliğimiz ilkel dönemlerimizden mi süregelmekte?


Yine ilkel kabilelerde ulaşılabilen uçak şeklinde süs eşyaları, piramitlerde rastlanılabilecek elinde ampule benzer bir öğe tutan insan ve Mu uygarlığına ait çeşitli bilgiler... (Mu uygarlığı başlı başına uzun bir konu ve burada giriş yapmayacağız ama araştırabilirsiniz.)

Bilim kurgu pozitif bilimlerin yanında antropoloji ve arkeoloji gibi sosyal bilimlerden de faydalanmaktadır. Geçmişimizin farkında ve izinde olduğumuz sürece geleceğimizi kurgulamamız daha olası olacaktır. Tüm bunların paralelinde, bilim kurgu kendi tarihimizle ilgili sır perdesini aralayabilmemizi sağlayacak en önemli araçlardan biri haline geliyor.

İmkansız hayallere sahip olmak, saçmalandığı anlamına gelmemektedir. Dünya'nın boynuz üzerindeki düz tepsi olduğuna inanılan günlerden gelmiyor muyuz?

Zamanda yolculuk, solucan deliği, gen haritası - yapay organ üretimi ve ışınlanma gibi kavramlar biz göremesek de, bir gün elbet -belki binlerce yıl sonra- anlaşılacak ve realize edilecektir. Elbette o zamana kadar insanlık olarak uygarlığımızı devam ettirmeyi becerebilirsek...

Bilim kurgu sineması deyince 1902 yılını hatırlamamız gerekiyor. Enteresan ama ilk bilim kurgu filmi bu tarihte, A Trip to the Moon ismiyle çekilmiştir. 1924 yılında ilk sovyet bilim kurgu filmi Aelita görücüye çıkmış, 1927'de de Metropolis filmi yeni bir çığır açmıştır.


Görüldüğü üzere, sinemanın keşfinden bu yana insanlar hayal güçlerini beyaz perdeye yansıtmıştır. İlk dönem bilim kurgu filmlerinin hemen hemen tamamı o dönemde yazılmış romanlardan ve hikayelerden uyarlanmıştır. Geçmişi bir kenara koyup güncele dönelim isterseniz ama her şeyin ilk çıkış noktasını bilmek ve bunu unutmamak gerekiyor. Bu noktada günümüz bilim kurgu sinemasının temelini etkileyen Tanrıların Arabaları ve Otostopçunun Galaksi Rehberi kitaplarını unutmamamız lazım. Not olarak geçelim.

1960'ların sonu itibariyle; Star Wars'un ilk dönem filmleri, Alien serisi, Blade Runner, 2001: A Space Odyssey gibi günümüzde hala etkinlik sağlayabilen bilim kurgu filmleri izleyiciye yeni bir bakış açısı ve vizyon kazandırmıştır. Gerek distopik bir Dünya'nın çekiciliği, gerekse de hayal edilen bir Dünya ya da Evren önizlemesinin verdiği heyecan gibi öğeler bu tarzı ileriye taşımıştır. Bazı dönemlerde fantastik sinemaya geçiş olmuşsa da, -ki şahsen bu türü bilim kurgu sınıfında değerlendirmiyorum- bilim kurgu filmleri etkinliğini hala sürdürmektedir.

Peki ya diziler? Dizi deyince Star Trek serisini hatırlamamız doğru olacaktır. 1960'ların sonundan itibaren yıllarca devam etmiş ve bir nesli derinden etkilemiş bir yapım. (Bilim kurgu dizilerindeki en önemli kavram bütçe... Bu yapımlar oldukça pahalı ve zahmetli olduğu için bu tür diziler çoğunlukla ya sekteye uğramakta ya da çok tekdüze geçmektedir.) Star Trek serisi film olarak günümüzde hala devam etmektedir. Dizi takipçilerinin aklından çıkamayacak bir yapım olan Stargate'i anmamak da yanlış olacaktır.

2013 itibariyle bilim kurguyla ilgili yapımlar, sayısı giderek artsa da kalitesi aynı oranda düşen bir hal almıştır. İzleyici, sadece bu türe olan özlemini gidermek amacıyla bu tür yapımları takip etmektedir. Elbette, nadir de olsa, başarılı yapımlarla karşılaşabilmekteyiz. Looper, Inception, Prometheus gibi filmler ve Battlestar Galactica, Fringe, Lost gibi diziler izleyici için hep bir umut ışığı olmuştur.


Bilim kurgu yapımları deyince bir ayrıntıyı kaçırmamamız gerekiyor. Bu yapımlar devletler tarafından desteklenmektedir. Nedeniyse basit, devletlerin kendilerini daha güçlü gösterme isteği... Özellikle Sovyetler Birliği döneminde yapılan bilim kurgu filmlerinin temel çıkış noktası da budur. Ayrıca hep ABD'de geçen uzaylı filmleri, Dünya'yı kurtarma hikayeleri (Bu noktada ikon karakterler de devreye giriyor; Superman, Örümcek Adam, Kaptan Amerika gibi...) uzaylı silahlarına hakim olunması ve gizli servislerin bilinenin aksine çok daha güçlü görünmesi gibi unsurlar bu bilinçaltı mesajı kuvvetlendirmektedir. Bu tür durumlara diğer bir örnek ise girişin yasak olduğu 51.bölgedir.

Tüm bunların gerçekten gerçek olma olasılığını itimal dahilinde bırakarak; gerçekleri, öğrenmek zorunda kalmadan öğrenebilmemizi umuyorum. Gün gelecek, belki de Mars'a koloni kuracağız ya da buna hiç gerek olmayacak ve bir nükleer savaş sonucu oluşacak distopik bir hayata uyanacağız; uyanabilirsek.

Not: TDK, bilim kurgu kelimesinin ayrı yazılması gerektiğini söylemiştir. Bana kalırsa bitişik yazılması daha uygundur ama dil kurallarına olan saygımdan ötürü ayrı olarak kullanmış bulundum. 

Sosyal Medya Hakkında

Kimileri için Facebook, Twitter gibi mecralarla sınırlı olan Sosyal Medya kavramı aslında çok daha geniş bir anlam ihtiva etmektedir. İşte bu noktada çok önemli bir kuralı hatırlamalıyız:

Etkileşimin anlık olabildiği tüm mecraları Sosyal Medya olarak sayabiliriz.

Bu açıdan baktığımızda internet sözlükleri, Youtube-haber siteleri ve bloglar karşılıklı bir iletişim ortamı yaratmıştır. TV programları da artık bu çağda interaktif programcılığa yönelmiş, izleyici görüş ve önerilerine geniş yer vermektedir.

Tüm bunlar, artık hepimizin birer "Medya" olduğunu göstermektedir. Kendi başımıza, hiçbirimiz bir gazeteden farklı değiliz. Tek sorun, kendimizi sunabileceğimiz mecralar yaratmakta... İşte, Facebook ve Twitter gibi siteler bunun için var zaten.


Bir blog yazarak da çığır açabilirsiniz.

Örnekleri vardır. Başarılı gözlem yeteneği ve eksik olanı doldurma yöntemiyle gerçekleştirilemeyecek şey yok.

Dünya çapında yaklaşık 500 milyon üyesi bulunan Twitter'da, Türkiye'den yaklaşık 10 milyon kullanıcı bulunuyor ve bu sayı hızla artıyor. Facebook ise toplam 1 milyar üye sayısı ve Türkiye'den 31 milyon kullanıcıyla sosyal medyanın hala en etkili mecrası.

Globalleşmenin sanal mecra üzerinden yön bulduğu bu dönemde, sayıların etkileyiciliği  artıkşaşırtıcı değil. Dünya değişiyor ve hepimiz, belki de farketmeden, bu değişimin bir parçası oluyoruz. Peki bu değişim ve gelişim (?) nereye kadar sürecek?

Gelecekte bizi nasıl bir sosyal medya ve iletişim ortamı bekliyor?

Tüketim kültürünün şehirlerdeki her eve davetli/davetsiz girdiği bu dönemin sonrası sosyal medyanın şirketleşmesi üzerine olacaktır. Tüm şirketler, ofislerinden bağımsız olarak müşteri ihtiyaçları doğrultusunda yaşayan formlar haline gelecektir. Daha doğrusu, tüketenler için böyle bir algı yaratılıp yine kendi istediklerini yapabilecekleri bir tüketim toplumu yaratacaklar. Kitleleştirme politikalarının en büyük parçası artık sosyal medya üzerinde dönecek.


İletişim bilimindeki en önemli faktörlerden biri, iletilen mesajın herkesçe aynı anlaşılabilmesi üzerinedir. Sosyal medya vasıtasıyla aynı beğenilere, zevklere sahip insanlar organize olmakta; birbirinden farklı unsurlar da diğer farklılıklar hakkında bilgi sahibi olmakta ve -varsa- önyargılarından sıyrılmaktalar. Belki 30, belki de 50 yıl sonra tüm Dünya ufak bir çemberin etrafında toparlanacak.

Çünkü sosyal medya bugün akıllı televizyonlarımıza girmiş, Beyoğlu Belediyesi'nin İstiklal Caddesi'ne yerleştirdiği platformlara konmuş, şehirlerarası otobüs firmalarının koltuklarına entegre edilmiştir.

Bu, biraz distopik, geleceğin hazırlığıdır. Şirketler dilediği tarzda bir tüketici oluşturup, manipüle edip, oluşturduğu kitlelere uygun bir üretime geçtiğinde; manipüle ettiği kitlelerden gelen geri dönüş "Gerçekten çok iyi; bu ürün bana özel olarak yapılmış!" şeklinde olacaktır.

Peki, her şey gerçekten bu kadar karamsar mı gelişecektir?

Tüm bunlar liberal ekonominin şekil değiştirmesi ve internet gerçeğini ciddiye alması üzerine gelişecek bir Dünya profili üzerinedir. İnternetin varlığı paraya bağlı geliştiği sürece, bu tarz bir geleceğin önüne geçilemeyecek gibi. Hep beraber göreceğiz.